3 Haziran 2014 Salı

Gezegenimize dair...

         Merhaba... Nice zamandır bu günlüğe yazmadım. Ama yazmanın zamanı geldi de geçiyor. Bildiklerim tek başına beynimin içindeyken bir işe yaramıyor. Paylaşmak lâzım. Hele de son birkaç yılda internet haberciliğinin ve Twitter'ın getirdiği inanılmaz bilgi akışını da düşünürsek bazı şeyleri paylaşmanın önemini daha iyi anladım. Kendimi hâlâ çocukmuşum gibi hissediyorum. 1987 doğumluyum. Yanıma gelen 91-92'li insanları görünce kendimi esaslı bir moruk gibi hissediyorum diyebilirim! Evet hızla yaşlanıyoruz. Biz farkında değiliz ama gezegenimizde bundan 4,5 milyar yıl önce doğdu ve o da yaşlanıyor. Güneş'imiz de öyle! Giriş bölümünde internet haberciliği ve ''bilgi''nin internet üzerinden dengesiz, düzensiz dağılımına bakıyorum; inanılması güç ama buna rağmen yüzbinlerin bilgi birikimi sıfırın birazcık üzerinde. Benim çağımda (böyle söylüyorum çünkü son 10 yılda bilgi akış hızı çağ atladı) ansiklopediler ve üzeri tozlanmış, sayfaları sararmış kitaplar egemendi. Telefon denen meret yeni yeni el büyüklüğüne erişmişti. İnternet ise bu derece yaygın değildi. Neyse sözü çok dağıtmadan konuya giriyorum. Bundan sonra ajanslarda, haber sitelerinde gördüğüm haber başlıkları üzerinden tenkitlerimi ve fikirlerimi aktaracağım sizlere.
         
         Bugünkü konumuzun ana maddesi son dönemde yaşanan anormal mevsimsel olaylar üzerine.
En taze örnek Istanbul'da 02.06.2014 tarihinde yaşanan büyük yağış ve dolu felâketi... Bildiğiniz üzere son birkaç haftadır Istanbul'un barajlarındaki su seviyelerinin düştüğünü haberlerde duyuyoruz. Ve bazılarımız da bu kadar yağmurdan sonra niye bu barajların seviyesi artmak yerine azalıyor ki! diye takazeleniyor. Haklılar mı? Kendilerine göre evet. Bana göre ise HAYIR :) Neden mi? Çok basit. Toprak erozyonu. Peki erozyona sebep olan etkenler nedir? En başta küresel ısınmanın sonucu olarak kutup buzullarının hızla erimesi ve sıcak okyanus akıntılarının dengesini bozması. Aslında buna bir nevi meşhur ''kelebek etkisi'' diyebiliriz. Bize binlerce kilometre uzakta eriyen birkaç yüzbin metreküp buzun bizim havamızı etkilemesi bazıları için ''ne alâka yeaa'' dedirtecek türden görünüyor olabilir. Ama işte öyle değil. Tam olarak gezegenin bilmem neresinde oluşan birçok olay seni, beni, kürd'ü, lâz'ı, pers'i, amerikalıyı, afrikalıyı hepimizi etkiliyor. Bu yazıyı OKUyan bazılarınızın ''peki sıcak su akıntısı, dengesi falan dedin bunlar ne alâka?'' dediğini duyar gibiyim. Sebebini açıklayayım.


       
          4,5 milyar yaşındaki gezegenimizin ömrü boyunca başından birçok devasa olay geçti gitti. Bunlardan gezegen üzerindeki yaşamı etkileyecek dereceye ulaşanları hep atmosfer (dolayısıyla iklim) kaynaklı olanlar yüzünden meydana geldi. Bugünkü okyanus akıntılarının şekillenmesi yaklaşık 40 milyon yol öncesine dayanıyor. Sebebi şu; tektonik hareketlerle şekillenen kıt'alar arasında bulunan Atlantik ve Hint okyanusları giderek genişledi ve şekillendi. Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki dönüşü okyanuslarda bulunan dev su kütlelerini tabir-i caizse ''sürükledi''. Su gezegenimizin yüzeyinin %50'sini doldurduğu günden beri bu akıntılar hep varoldu. Kutuplara yakın okyanuslardaki soğuk su ekvatora doğru hareket eder. Ekvatordan sonra ise sıcak su akıntıları başlar. Geniş ve sürekli okyanus akıntıları, atmosfer ve okyanusun ekvatoral ve tropikal bölgelerden kutup bölgelerine enerji taşımasının bir yoludur. Bu da rüzgârların oluşmasını sağlar. İşte bu denge bozulduğunda rüzgârlar yönünü ve hızını kaybeder bunun neticesinde normalde zamanında olması gereken mevsimler bir türlü gelmez, akıntılar havayı ve rüzgârları yeterince etkileyemediği için yeterli buharlaşma ve soğuma olmaz. Kar yağışı giderek azalır. Bunun yerine ani hava hareketleri meydana gelir. Portakal büyüklüğünde dolular, aşırı yağmurlar vs. Bu da yarardan çok zarar getirir.
Yeryüzüne düşen devasa dolu ve yağmur taneleri yüzeydeki toprağı delercesine parçalar ve toprağın emiş gücünden hızlı yağan yağmuru toprak ememez ve yere düşerken parçalanan toprakla beraber sel haline gelen kütle hızla bir yerlere doğru akar! Her bir su damlasının yarısı toprakla doludur aslında bizim anlayamadığımız kısım burası işte. Barajların yakınlarında bir bölgeyi ele alalım. Evet sel gibi su akıyor ama o gördüğün suyun YARISI da TOPRAK! Baraj gölüne akan suyun yarısı topraksa bu toprak da baraj gölünün dibine doğru çörekleneceğinden ''görünür seviye''nin çok da artmayacağını samimiyetle söyleyebilirim.Çünkü su dolarken göl dibini de toprakla dolduruyor! DÜŞÜN! Peki böyle şiddetli yağmurun yerine kış aylarında (artık hiçbir şey istemiyorum sadece 15-20 güne bile razıyım!!) şöyle 50 cm kar yağsa, bu kar 20 gün kadar yerde serili kalsa... o kar eridiği vakit öyle toprak falan alıp götürmez. Doğrudan yer altı kaynaklarına yavaş yavaş sindire sindire ''süzülür''. Baraj gölleri de bundan fazla fazla nasibini alır. Çünkü barajın da gölün de bağlı oldu bir akarsu olmaz zorundadır. Akarsular da her zaman dağlardan, yöresine göre yüksekte kalan yerlerden gelir öyle değil mi? Kar yağdığı zaman oralarda daha fazla yağacaktır, örneğin 1 metre! Böyle olduğu zaman o nehir, aktığı kilometreler boyunca taşarcasına akmaya başlayacak ve baraj gölünü balon gibi şişirecektir.
         
        Sonuç itibariyle son günlerde yağan o yağmurların barajlara etkisi en az düzeyde olacaktır. Aman günlerce yağmur yağsın barajlarımız dolsuuunn diye beklemek polyannacılık oynamaktır. Bize burada düşen elimizi yüzümü yıkarken, abdest alırken, diş fırçalarken açtığımız çeşmeden akan suyun kıymetini anlayıp (sınırsız olmadığını düşünüp) ona göre hareket etmektir, tasarruflu su kullanmaktır. Değişik konu başlıklarıyla yeniden beraber olmak dileğiyle sevgi ve selâm üzerinize olsun inşallah.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kaynakça: http://www.cevreonline.com/kuresel/okyanuslar.htm
http://tr.wikipedia.org/wiki/Erozyon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder